7 Eylül 2023 Perşembe

Burçlar

 Vaktim oldukça burdan burçları yazmaya çalışıcam.

işin uzmanı değilim ama yaklaşık 14 yıldır amatörce burçlarla ilgiliyim.

burdan öğrendiklerimi yazmayı planlıyorum

bakalım neler olacek.

25 Aralık 2021 Cumartesi

Denizin Kızı

 Eski dünyalar yeni dünyalar.. evrenin içinde binlerce hatta milyonlarca dünya var..

Hepsi birbirinden garip sayısız dünya.

Bunlardan biri deniz dünyasıymış. Bu dünyada evebeyn kavramı yokmuş çocuk doğar doğmaz dünyadaki tek adaya birakilir çocuk  o ada'da büyür sonra kendi gemisini yapar sonsuz denize açılırmiş. Vücutları fizikleri insan gibi değil daha çok ahtapota benzermiş.

Bizim çocuğumuz erişkinlige geldiğinde gemi yapması gerektiği ona anlatılmış. Engin denizde binlerce labirent ve labirentlerin sonunda da ödüller varmış aslında ödül denen şey seni hayata bağlayan çok önemli hedeflermiş. İşin özü ödül kişiden kişiye değişen bişeymiş.

Bizim çocuğa gemi yap dediklerinde çok düşünmüş. Labirentler tıkış tıkış.. geri geri gitmek isteyenler, birbirinin üstüne çıkanlar kavga gürültü bini bin para. Bazı şanslı şerefsizlere aileleri yada kura ile denizaltı verilir bunlar tüm labirentleri suyun altından sessiz derinden ve hızlı hızlı giderlermiş. En çokta onlara gıcık olurmuş bizim çocuk.

Gemisini düşünüş nasıl olmalı, nasıl bir gemi yapmalı.. düşün düşün düşün. Son gün geldiğinde ne istediğini biliyormuş.

Tamamen çelikten, motorları çok güçlü ama ağır ilerleyen açık denizde yelkenle giden ve karşılaştıgi tüm labirentlerin duvarlarını yıkan tuz buz eden bir gemi istemiş.

Kabul etmişler

Ve gemisini çocuğa vermişler.

Binmiş gemisine ilk labirente yelken açmış. Çıkışın olduğu yeri tahmin etmiş ve bodoslama dalmış duvara. Kıra kıra kıra ilerlemeye başlamış. 

Ortalığı darmaduman etmesine rağmen hiç ses çıkmıyormuş tek bir gürültü bile çıkmamış, sadece o an onu görenler yaptığı şeyi biliyorlarmiş.. labirentten labirente duvarları yıka yıka gitmiş. Bazen başka cocuklar etrafına toplanmış onun açtığı yoldan ilerlemisler bazen onunla sırf aynı yöne gittikleri için yakinlaştiklari insanlarla vakit geçirmiş, çok konuşmuş çok sevmiş çok duvar devirmiş ve bazen her bir duvarı zevkle öyle darmadağın etmiş ki keşke kendime aşık olabilsem demiş.. ve hiç.. ve asla yolundan bir santim sapmamış. Başkasının yoluna da girmemiş.. yalvaranlar olmuş gel burdan gidelim diye.. dinlememiş. Bugün dönüp arkasina baktiğinda tek bir pişmanlığı dahi yokmus... Çünkü hayatında hiç kimse onu yaniltmamiş.


Tamam belki biraz yavaşmiş ama önünde hiç kimse duramazmiş ve duramayacakmış.

17 Aralık 2018 Pazartesi

Mavi hanım ve sessizlik

- Çayınızı nasıl alırsınız?
- Düş manzaralı olsun lütfen
- Çay mı?
- Hayır. Bardağın içindeki…
- Ama ben size çayı nasıl alacağınızı sordum…
- Bir bardak çay getirterek sizi basitleştirmemi mi yoksa bardağın içine bir düş sığdırarak yüceltmemi mi istersiniz?
Bu sözün üstüne gölgeme basmadan uzaklaştı garson masadan. Artık tek başımaydım. Bir bardak dolusu demlenmiş düş gelmeyecekti ama kafası karışmış bir garsonun bardakta düş arayışı masama çaylaşarak gelecekti.
Derken çayım geldi. İnce belli bir sonbahar gecesine doldurmuştu. Belinden zarifçe kavrayıp dudaklarımın şiirin tan vaktindeki şehvetine bıraktım sıcak bardağı.
- Beğendiniz mi efendim
- İnce beli mi?
- Hayır efendim çayı.
- İnce bir belden içilen zehir olsa beğenilir.
Yine gözlerimin içine kendisine tuhaflaşarak baktı garson. Pencereyi açtım. Kent henüz açılmamıştı. İstanbul’un kepenkleri kapalıydı. Anlaşılan işi çıkmıştı dükkan sahibinin. Pencereyi açık bırakıp kepenklere baktım bir süre. Hayli eskimişti. Dükkanın kapısının önünde günlük yağmurlar,sisler ve gün doğumları bırakılmıştı.Kim bilir ne kadar tazedir şuan o yağmayı bekleyen yağmur.
Garsona doğru döndüm sonra:
- Pardon müziğin sesini kısabilir misiniz biraz?
- Efendim müzik çalmıyor ki şuan.
- Dün gece çaldığınız müzik hâlâ yankılanıyor demek. O zaman dünün sesini kısabilir misiniz?
- Efendim dünün olması da mümkün değil. Biz dünleri sabah erkenden paketleyip bayiye bırakıyoruz.
- O zaman yarın çalacağınız müzik beni şimdiden rahatsız etti. Lütfen yarın kısın sesini…
Sonra cam kapı açıldı. İçeri uzun boylu ipek saçlı ve kocaman gözlerinde bir peygambere inmesi beklenen vahiyin kutsanmışlığıyla bir kadın girdi. Acaba hangi mitolojik Tanrı’nın ellerinden dökülen bir şiirdi bu kadın? Etekleri denizdendi. Masmaviydi… Teniyse kristallerden yansıyan renklerdendi. Hemen yan masama oturdu. Kahvesini istedi. Ama fincanda değil. Yakamozun içine doldurmalarını rica etti.
Konuşmalıydım bu kadınla, başımı ona doğru çevirip;
- Deniziniz çok güzelmiş hanımefendi
- İstedim ve kendim diktim. Teşekkür ederim.
- Terzi misiniz acaba?
- Hayır. Ben maviyim.
- Memnun oldum. Ben de Sessizlik
- Bir Sessizliğe göre fazla konuşkansınız.
- Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor.
Gülümsediğini gördüm…Mavi gülümsüyordu. Bu gerçekten çok güzeldi. Pencereden yeniden baktım. Şehir henüz açılmamıştı. Patron hayli gecikmişti. Sonra Mavi hanımın sesini duydum. Masama oturmak istiyormuş ve karşıma oturdu.
- Dükkanın açılmasını mı bekliyorsunuz?
- Evet. Ya siz?
- Bende ama geç kaldı. Hiç böyle yapmazdı.
- Gerçekten de öyle. Kaç asırdır buradayım ilk defa böyle yapıyor.
- Hayli uzun bir yoldan gelmeme rağmen erken geldim. Ama patron yok hâlâ.
- Nerden geliyorsunuz?
- Masmavi bir gözden…Ya siz?
- O bilmesede, bu öyküyü okuyan bir kadının yüreğinden.
- Yolunuz gerçekten uzakmış.
- Evet çok uzak…
Derken garson geldi.
- Kahvenizi nasıl alırsınız beyefendi?
- Bol aşklı olsun lütfen.
- Kahveniz mi?
- Hayır mavi’m…
- Ama kahve mavi olmaz ki…
- O zaman aşk mavi olsun..
Garson sözcüklerime basmadan masadan ayrıldı. Kimbilir aklından neler geçiyordu. Mavi hanımın sesi kıyılarıma vurdu birden:
“Anlaşılan bugün açılmayacak Şehir” dedi kadin
- Sanırım evet.
“İsterseniz Şehir gürültülü ve mavisiz olsun…” dedi fütursuzca ve kocaman gözleriyle
- Ben olmayınca Şehir gürültülü mü olur sanıyorsunuz?
- Olmaz mı?
- Geldiğim yüreğe beni çeken aşk şarkısından ben sessizliğimi bile duymuyorum. Aslında ben sessizlik değilim. O yüreğin sesindeki aşkım. Şehir ne zaman sussa. Anlayın ki aşk dile geldi…


- Sustunuz.

2 Temmuz 2018 Pazartesi

Quantum, Quantum İnternet, Işınlanma ve Gelecek tahminleri.

Uzun zamandır yazmak istiyodum lakin bir türlü konsantre olamadım. Bir bodrum akşamına imiş kısmet.

Hadi başlayalım.

Rus astronom olan Nikolai Kardeşev le giriş yapalım.

Nikolai Kardeşev 1964 yılında uzaydaki medeniyetlerin enerji kullanım boyutlarına göre sınıflandırılabileceklerini öne sürdü.

Bence 1964 yılı için inanılmaz bir öngörü. 

Nikolai abimiz, enerji kullanımına göre medeniyetleri 3 ana başlıkta topladı. 4 ve 5. sınıf medeniyeti o dönemin şartlarına göre öngörmek neredeyse imkansız olduğu için dönemimiz bilim adamları ve fütüristlerinden Michio Kaku, Robert Zubrin ve Carl Sagan bazı tahminlerde bulundular.
Bu yazımda 4 ve 5. sınıf medeniyetlerden bahsetmeyeceğim.

Kardeşev in medeniyetleri

1. Sınıf Medeniyet / Gezegensel Toplum

Gezegenin tüm olanaklarını kullanan ve enerjiye çevirebilen bir topluluk. Bu toplum tüm gezegensel hareketlere hükmedebilir (Volkanlar, fırtınalar, depremler ve tüm doğa olayları) ve bu olaylardan enerji elde edebilir. Asıl enerji kaynağı ise gezegenin çekirdeğidir. Bu kurama göre biz daha bebek medeniyetiz.

Durumu net olarak enerjiye çevirirsek, Kardeşev e göre böyle bir medeniyet saniyede 10 üzeri 16 (10^16) watt enerji tüketir. Bunu bizim medeniyetimize oranlarsak yaklaşık enerji tüketimimizi 100.000 kat arttırmamız gerekiyo. Prof. Michio Kaku bir aksilik çıkmazsa (çıkacak) bunun 100 sene içinde gerçekleşeceğini söylüyor.

2. Sınıf Medeniyet / Yıldız Toplumu

Yıldızların enerjsini kullanabilen ve yıldızlar arası seyahat edebilen toplum.

Not: Benim düşünceme göre yıldızlar arası seyahati 1. sınıf medeniyetlerde yapabilir.

Bu tip medeniyetler Dyson Sphere – Dyson Küresi kullanarak yıldızların enerjilerini kullanabilirler.
Yıldızın etrafını kısmen çevreleyen yarım bir küre ile yıldızın enerjisi kullanılabilir hale gelir ve hatta depolanır.

Yine durumu enerjiye çevirirsek eğer, Bu medeniyet saniyede 10 üzeri 26 (10^26) watt enerji üretir ve harcar. Bizim yani Hümanoid medeniyetinin enerji kullanımı ile karşılaştırmıyorum baya gereksiz bir karşılaştırma olur.

3. Sınıf Medeniyet Galaktik Toplum

İsminden de anlaşılacağı üzere birden fazla yıldıza ve hatta kara deliklerden dahi enerji elde edebilen bir toplum.
Enerji kullanımı 2. Sınıf medeniyetin enerji üretiminin yaklaşık 10 milyar katı ve bizden yaklaşık 100.000 ila 1 milyon yıl arası daha gelişmiş bir uygarlık. 

Enerjinin bu kadar çok elde edilmesinin bazı ufak tefek sıkıntıları da var elbette.

Yanlış kullanımlarda Medeniyetin bütünüyle yok olması gibi. Netice itibariyle et kan ve kemikten oluşuyoruz.

Evrende yalnız mıyız sorusunu da aslında cevapladık. Pek çok medeniyet bu seviyeye çıkmış olabilir. Lakin seleksiyon her zaman en iyi adapte olan yırtıcıyı yaşattığı ve o yırtıcı ne kadar medeni görünsede hep içerlerde bir yerde yaşadığı için yüksek ihtimalle (bence) hiçbir medeniyet 1. seviyeyi geçememiştir.

Neyse gelelim "yaa biz bu kadar enerjiyi ne yapcaz" konusuna.

Quantum evreni inanılmaz bişey. 

Biz normal maddeler parçacık yapısındayız. Yani parçacığız işte duvardan sekeriz ilkokuldan bu yana gördüğümüz normal madde tanımına uyan herşey parçacık madde modeline uyar ve parçalık madde doğrusal olarak hareket etme kabiliyetindedir.

Birde dalga modeli var bunun en iyi örneği ışık dalga modeli olarak nitelendirilir. Parçacığın aksine ışık doğrusal hareket etmez dalga olarak hareket eder.

Quantum atomla değil içinde elektronla ilgilenir. Atom bildiğimiz madde kuramına göre parçacık olarak hareket eder lakin içindeki elektronlar bazen dalga bazende parçacık modeline uyar.

Hatta çifte yarık deneylerinde gözlem dahilinde parçacık, gözlem bırakıldığında dalga modelinde hareket ettiği gözlemlenmiş. Bunu şu şekilde yorumlayabiliriz. 

Bilgisayar 1 ve 0 lardan oluşur. Her bir 0 yada 1 e "bit" diyoruz. Bunlardan 8 tanesi yan yana geldiğinde 1 "byte" oluşur. Daha genel ifade ile Milyonlarca 1 ve 0 bir araya geldiğinde çektiğiniz selfi oluşuyor. 
Quantum bilgisayarda her bit bazen 1 bazen 0 olabiliyor. yani quantum pc ile 1 byte a selfi sığdırılabilir.

Bunun anlamı inanılmaz bir işlem gücü ve inanılmaz bir depolama alanı. Yapılabilecekler için tahayyüller sınırsız. Bildiğimiz tüm şifrelemeler tüm güvenlik önlemleri hepsi çöp neyse bu başka bir yazının konusu.

Peki enerji bunun neresinde.

Işınlanmak mümkün mü evet mümkün. Bir Quantum pc ve gerekli enerji ile istediğiniz herşeyi ışınlayabilirsiniz. Hatta ışınladığınız bu materyali bir kez değil istediğiniz kadar ışınlayabilirsiniz.

Işınlanacak herşey veri haline gelmek zorunda elektronlarına kadar ayrılıp başka bir yerde tekrar birleştirilecek. Bu veri haline gelmiş maddeden istediğiniz kadar klon yaratabilirsiniz.

Startrek ten hatırlayın Aktör kahve makinesi gibi bişeyin başına geçer istediği yemek içki yada tatlıyı makineye söyler pat diye ışınla istediği şey gelir. Aslında mevzu tam olarak bu.

Dünyanın en iyi aşçıları, barmenleri yiyecek yada içkiyi hazırlar bu bir kez ışınlanır sonrasında gereken enerji ile istediğiniz kadar klonlanır. 

Peki ne kadar enerji...

1.80 boyunda 80 kilo olan bir insanı ışınlamak için yaklaşık olarak 5 nükleer santralin enerjisine ihtiyaç var.

Ayrıca hesaplamaları yapacak birde quantum pc ve bu veriyi ışınlanma alanına iletecek bir sistem.

Şuanda ışınlanmak teorik olarak mümkün pratikte ise bir insanın ışınlanması biraz karışık.

Işınlanan kişinin kendisi mi yoksa klonu mu oluyor. Işınlanma esnasında ışınlanan madde geçtik atomu, fotonlarına kadar ayrıldığı için aslında ölüyor da olabilir. o sebeple şuanda ne desek boş.

Peki günümüz için durum ne. 

Temmuz 2017’de Çinli bilim insanları ilk kez yörüngeye bir foton yolladı ve quantum internetin yolu açıldı.

Bildiğimiz yöntemlerle veri transferi esnasında gecikmeler yaşanır. Bildiğimiz veri transfer yöntemlerinin en hızlısı Fiber kablolarla veri taşımaktır ve fiber kablolar ışıkla veri taşır ve hızı ışık hızıdır.

Dünya ile ölçeklendirildiğinde ışık hızı gayet hızlı bir veri transferi lakin arada kablo olması şart.

Daha uzak bir mesafe örneğin mars ı hedef alırsak ve arada fiber kablolar olduğunu hayal edelim.

Dünyadan mars a yaklaşık 20 dakikada veri ulaşır. Oysa Quantum internet ile hiçbir kablolama olmadan veri Real Time yani anlık olarak iletilir. 

Bu durum evrenin neresinde olursanız olun değişmez. 

Peki bu durum kısa vadede bize ne getirir. 

Uzaktan real time hareket ettirilen tanklar, robot askerler, savaş uçakları ve bilimum yok edici materyal. ( Bu sebeple 2050 civarında küresel bir savaş beklentim var)


İyi şeyler konuşalım. canımızı sıkmayalım.

Quantum evreni sadece bunlarla da kalmıyor. Quantum pc ile anında biyolojik modeliniz alınabilir, tüm hastalıklarınız CRISPR (Clustered Regularly InterSpaced Palindromic Repeats) tekniği ile yok edilebilir.

Hatta 30 yaşından sonra her hücre bölünmesinin ardından dna daki son sarmalın son nükleotidinin kopması engellenebilir ve yaşlanmanız anında durur hatta gençleşmeye bile başlayabilirsiniz.

Benim için oldukça uzun bir yazı oldu.

Umarım gerisi gelir.

Hiç bitmeyen hayallerle saygıyla ve sevgiyle kalın.

KBE.












16 Mayıs 2014 Cuma

Hagakure 2

Tabiatına göre kimi insanlar vardır onlar kıvrak zekalıdır ve bir de içe dönüp olanı biteni gözden geçirmek için zamana ihtiyaç duyanlar vardır. Çok yakından bakınca, eğer kişi bencil olmadan düşünür ve kendini Nabeshima Samurai’nin dört yeminine adarsa, kendi doğası her ne kadar avantaj veya dezavantajlara sahip olursa olsun, o kişiden şaşırtıcı ölçüde bir bilgelik ortaya çıkar.
İnsanlar, hakkında derin derin düşündükleri konuları hemen çözebileceklerini sanırlar, ancak onlar çoğunlukla sapkın fikirlere ve düşünce kalıplarına sahiptirler. Bundan da herhangi iyi bir şeyin çıkması mümkün değildir çünkü her şeyin merkezine kendi bencil arzularını koyarlar.
Bir ahmağın ya da cahil bir kişinin huylarını değiştirip nefsine hakim olması, bencilliğinden vazgeçmesi çok zordur. Ancak bir sorunla yüzleşildiğinde ilk başta o soruna hiç dokunmadan kendi haline bırakıp ilk önce kişi kendi yüreğinde o dört yemini sağlamlaştırırsa, kendi bencilliğini bir kenara bırakabilirse, sonra da sorunun çözümüne dair çaba gösterirse olumlu sonuç alabilir. Ama çoğumuz kendi sağgörü, ya da zekamıza güvenerek bencilleşir, mantığın söylediklerine sırtımızı döneriz ve genellikle karşılaştığımız olaylar iyi sonuçlar vermez. Bu zavallıca, zayıf ve verimsizdir. Kişi gerçek zekaya sahip değilse mantıklı bir kimseden öğüt alabilir. Bir akıl hocası ona ”yolu” gösterir, yani bencilleşmeden ve öz zeka ile kararlar almayı, çünkü o olaylara kişisel olarak dahil olmayacaktır. Bu tarz davranışlar başkaları tarafından da son derece sağlam bulunur. Bu türden bir zeka tıpkı görkemli ve çok köklü bir ağaç gibidir, ayakları yere basar, sağlamdır.
Bizler eskilerin deyişlerini ve işlerini onların bilgeliğine kendimizi emanet etmek ve bencilliğimizi yenmek üzere öğreniriz. Kendi karmaşamızdan sıyrıldığımızda ve eskilerin sözlerini takip ettiğimiz, başkalarına da danıştığımızda herhangi bir kazaya uğramaksızın işler yolunda gidecektir.

Hagakure

birine öneride bulunarak hatasını düzeltmek, büyük bir merhamet örneğidir ama bu öneriyi yapma usülünü bulmakta insan zorlanır.

başka birinin iyi ve kötü yanlarını görmek kolay bir iştir. bunlarla ilgili öneride bulunmak da kolaydır. çoğunluk, insanların hoşlanmayacağı, söylenmesi zor şeyleri söylemeyi marifet sayar, bu kabul edilmediğine yapacak birşeyleri olmadığını söylerler. bu hiçbir işe yaramaz. bir insanı utandırmakla, ona kara çalmakla aynı şeydir. insanın kendini rahatlatmak için konuşmasından başka birşey değildir.


bir insana öneride bulunmak için, önce o insanın kabul edip etmeyeceğini ölçüp biç, senin sözüne güvenmesini sağla, o kişinin hoşuna gidebilecek yolları ara, zamanını ayarla; sonra ister mektupla, ister dinlenme anında kendinle ilgili kötü bir şeyi anlatarak lafa gir; aslında düşünmemişsin de aklına gelmiş gibi, önce iyi yanlarını öv, kendini iyi hissetmesini sağla, boğazı kuruyken su içirir gibi ikna et, hatasını düzelt. işte öneri böyle yapılır.


bunu yapabilmek çok zordur. artık alışkanlık haline gelmişse çoğunlukla düzelmez. ben de buna bizzat şahit oldum. insanların yoldaşlarına karşı içten olması, hatalarını düzeltip gönül birliği ederek görevlerini yerine getirmesi, efendiye hizmettir, büyük merhamettir. 


sonuçta, bir insanı utandırarak onun düzelmesini nasıl beklersin?

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Black Mirror

"Anyone Who Knows What Love Is (Will Understand)" ile Black Mirror adında pislik.. beyin bulandırıcı.. allah belasını versin... müthiş bir dizi sayesinde tanıştım. 
Şarkıyı dizide söyleyen "Jessica Brown Findlay" lakin gerçektende o mu söylemiş bilmiyorum.. emin olamadım ama hatunun sesi gerçekten çok ama çok hoşuma gitti.. Ayrıca Jessica da çok hoş bir bayan.. neyse Müziğin orjinalini icra eden ablamız Irma Thomas lakin ben aşağıdaki versiyonu tercih ederim.




Anyone
Anyone
Anyone
Anyone

You can blame me
Try to shame me
And still I'll care for you

You can run around
Even put me down
Still I'll be there for you

The world
May think I'm foolish
They can't see you
Like I can
Oh but anyone
Who knows what love is
Will understand

Anyone
Anyone
Anyone

I just feel so sorry (anyone)
For the ones
Who pity me

(Anyone) 'Cause they just don't know
(Anyone) Oh they don't what happiness love can be

I know
I won't ever let you go
It's more
Than I
Could ever stand
Oh but anyone
Who knows what love is
Will understand

Oh (anyone) they'll understand
(Anyone) If they try love they'll understand (anyone)
(Anyone) Oh try to understand (anyone)
(Anyone)

sözlerinide yazdık tam oldu